8 Eylül 2008 Pazartesi

Ne demiş PESTILENCE? Voices From Within...

Bir ses insana nasıl böyle şeyler yapıyor?
Hastalıkmış bu, öğrendim bunu.
Nasıl ihtiyacım var o sese dokunmaya, anlatamıyorum hiç.
Gözlerimi kapadığımda o sesi görüyorum.
Nefes verirken geriye o sesi soluyorum.
Tanrım! nasıl bir ses bu?
İhtiyacım var o sese çok.
Sadece istemek mi? Bir heves mi?
Bilmiyorum ki hiç.
Mutsuzum çook.
Bu blogu iyi ki yapmışlar.
Kendime kendimi anlatarak, şizofreni olucam en sonunda.
Doyamıyorum kendimi hüzne boğmaya.
Ota boka ağlıyorum.
Sosyal hiçbir faaliyetim yok.
Yaptığım işlerde hayır yok.
Aksi, huysuz, her şeye karşı çıkan, pürüz biri değilim ben.
Ya da değildim...

O sesi unutamıyorum ki ben.
Toparlanamıyorum.
Günlerim, zamanım hep gidiyor.
Kötü iz bırakıyorum insanlarda.
Ben böyle değilim.
Ya da değildim...

Bir şekilde haberdar olmalı benden...
Ama nasıl?
Ya da olmasın, sanırım acı çekmeyi istiyorum.
Gereksiz ve cidden basit bir mesele olsa da uğrunda acı çekerken mutluyum.
Kaşlarım çatık, ruhsuz, hissiz dolaşırken evet mutluyum.
Kulaklarımda hala nazik, yumuşak ses.
Ama buraya yazarken düşünüyorum da değişik ya, sanki uzaklaşıyorum.
Sorun yine bende sanırım.
Bir şeye taktım mı olana kadar canımı yakıyorum.

Bir insan kendi canını bu kadar çok yakabilir mi?
Kendine bu kadar zarar verebilir mi?
Görmediği, hayali birine bu kadar ihtiyaç duyabilir mi?
Neden normal olamıyorum?
Neden benim sorunlarım çözülemiyor hiç?
Hastayım ben;
Kendine güveni olmayan, bok kafalı bir hasta...
Neden bunu yapıyorum kendime?
Çok rahat silebilecekken, neden hala elde etme içgüdüsüyle kendimi harap ediyorum?
Sorunum ne benim?
Çok dertsizdim o yüzden sanırım...
2 vurgun cuk oturdu tabii.
Daha yazmıyorum yazdıkça kaşlarım dökülüyor,
Döküldükçe gözlerim kapanıyor,
Kapandıkça ruhum uyuyor,
Uyudukça sesi görüyorum.

Çok takılıyorum geçmişe çooooook.

Hiç yorum yok: